Arşiv 28 Aralık 2013

Bilmece

İçimdeki sıkıntıyı sözcüklere yüklesem de cümle cümle uzaklaşsalar benden…
Sana yazmak istiyorum. Başkasının yükü ezmez seni. Zaten sen yoksun. Seni hayal ediyorum ben. Ben de yokum biraz. Kimse yok. Dünya yok. Bir tek sözcükler var. Düşler var.
Mayısın sondan üçüncü günü bugün. Arada bir açan kapalı bir hava. Yağacak mı yağmayacak mı?
Sokakta bir anons yapılıyor. Ne dedikleri anlaşılmıyor. Boğuk, mekanik bir ses. Alınıp satılacak şeyler var. Onlar gerçek, hayatlar yalan. Şeyler gerçek, insanlar yalan. Onlar var, biz yokuz.
En azından üç farklı kuşun ötüşünü ayırt edebiliyorum buradan. Bir kertenkele hızlı hızlı, kayar gibi iniyor ağacın gövdesinden aşağı. Bir iki defa duraklıyor. Çok küçük. Ancak bir leke gibi görebiliyorum onu masamdan. Yanılma! İstanbul’dayım. Beyoğlu’nda. İşte. Bilgisayar başında. Günlerden cumartesi.
Yıkık tuğla duvarlar… sıvaları dökülmüş…ve yanmış evler… çatısız, kapıları rüzgarda gıcırdayan, köşelerinden otlar fışkırmış, tepelerinde kedilerin gezdiği, yalnızlığa mahkum evler… bir de öğlenleri çan sesine karışan ezan sesleri…  Duvarların camsız pencereleri var. Pencerelerin ardı bahçe, önü sokak.
Merdivenlerde rüzgarın dağıttığı bir sidik kokusu dar sokaktaki ıhlamur ağacının, bana haşlanmış lahanayı hatırlatan kokusuna karışıyor şimdi.
Anlatacak ne çok şey var, dinleyecek ne az insan… ama şimdi yazıyorum sana ve okuduğunu hayal ediyorum. Sözcüklerime yaklaştırıyorsun başını. Kaşların ciddiyetle iniyor gözlerine doğru. Senden bahsettiğim yerlerde gülümsüyorsun muzipçe.
Şampuan kokusu geliyor burnuma onu anımsadığımda en çok, biliyor musun?
Ağzımızdan çıkan her söz birbirine çarpmadan, bedenlerimize değmeden uçup gidiyor sanki… Yalnızlık büyüyor. Mesafeler genişliyor. Bakışlarda sevgi, ellerde ılık bir şefkat olsa da… Hiçbir şey umut etmeye yetmiyor.
Her sabah, beni yutan büyük bir boşluk hep orda. Tanımsız, belirsiz, yok edilmez, anlatılmaz bir boşluk. Her sabah, gözlerimi açar açmaz kendini gösteriyor. Omuzlar geri, karın içeri… geniş gövdesiyle karşıma dikiliyor. Yatakta yan dönüyorum. Boşluğa arkamı dönüyorum.
Bir karamsarlıkla sarıp sarmalanmış, herkesin doğrusuna göre parçalanmışım. Yeni bir insan bir kırılma daha demek. Tamamlanmak isterken eksilmek, bütün olmak isterken yeniden bölünmek demek. 
Sen varolsaydın ya da ben yok olsaydım, sen ve ben varlıkla yokluk arasında bir rüyada buluşsaydık. Ben bunları yazmasaydım… Yalnız olmamak mümkün olsaydı.
                                                                                                                                 Mayıs 2010

Zeytin yapma zamanı geldi….

Son yıllarda kendi zeytinimizi kendimiz yapıyoruz. Zeytin yapma fikri başından sonuna bir ritüel bizim için…

Hem çok eğlenceli,  hem çok yorucu…. ama değer artık kendi yaptıklarımız bitince dışarıdan zeytin alıp yiyemiyoruz o kadar lezzet farkı var inanın… Bize bir arkadaşımız öğretmişti  bizde başka arkadaşlara öğrettik şimdi onlarda kendi yaptıkları dışında başka zeytin yiyemiyorlar:)

Zeytin alma bahanesi ile Gemlik’in karlı güzel köylerini görme fırsatı bulduğumuz için Aralık ayını iple çekiyoruz. Birde dönüşte Bursa’da  İskender kebap yemek işin en zevkli yanı. Her gidişimizde yanımızdaki yeni Zeytin dostlarımızla harika bir gün geçiriyoruz.

Zeytinlerimizi Gemlik’in Engürücük köyünde zeytincilik yapan sevgili Zeynel’den alıyoruz. Zeytinler bizim istediğimiz olgunluğa erişince onun deyimi ile kıvırcıklanınca haber veriyor:)  Kıvırcıklanma için havaların soğuması hatta kar yağması gerekiyor.

İstanbul’a dönmek için feribot saatini beklerken Yalova pazarına uğradık. Sadece bir tezgahta en az 40 çeşit zeytin çeşidi vardı, her biri farklı renk ve büyüklükte. Bir bölgede bu kadar çok çeşidin yetişmesi inanılmaz..

 

Memleketimizin her yeri çok bereketli, gidelim, görelim, alışveriş yapalım küçük çiftçimizi destekleyelim. 

 

 

 

 

 

Ovacık’da Toprak Ana Günü Kutlama / Terra Madre Day

Toprağın, tohumun bereketini kutlamak için  2009 yılından beri  her yıl Aralık ayında düzenlenen “Toprak Ana Günü” kutlamalarına Ovacık Köyü olarak bizde bir katkımız olsun istedik ve “Balkabaklı Börek”  “İstiridye Mantarlı Gözleme” “Acılı Balkabağı” yaptık.

Sevgili Muhsine ablamız hamuru mayaladı, açtı bizde kabakları ayıklayıp, rendeleyip acılan yufkaların içine koyduk üstüne bolca şeker koyup kuzineye attık.

Yazdan kalan Balkabaklarımız ile sevgili Aysun bol acılı balkabaklı yemek yaptı. İlk defa tuzlu balkabağı yemeğini tattık aynı patetes tadında çok değişik bir deneyim oldu bizler için.

Sevgili Nadide ablamız istiridye mantarlı börekleri katlarken yufkaların yeterince güzel açılmadığı konusunda Muhsine ablaya sitemde bulundu.

Sevgili ev sahibi Mukadder’in yaptığı tarhana çorbası, nohut, kalem gibi sarılmış zeytinyağlı yaprak sarma ve patlıcan turşusunun tadına baktık.

Her zaman olduğu gibi bilge Muhsine ablamız bize çok güzel eski tarifler verdi. Sohbet ettik, güldük, bol bol yemek yedik..Toprak Ana’ya bize sundukları için teşekkür ettik.

 

“Mutfağımızın, yerel tatlarımızın değerini bilelim, yaşatalım, unutulmalarına izin vermeyelim”